Her gün milyonlarca blog gönderisi yayınlanıyor.
Fakat sadece ufak bir oranı yeterli ilgiyi ve paylaşımı görüyor ve ne acıdır ki ziyaretçilerinizin %55’i blog makalelerinize 15 saniyeden az zaman ayırıyor.
(Bu yazıyı halen okumaya devam ediyorsanız siz o şükran duyulası %45’lik dilimdesiniz demektir!)
Internet denen sekizinci kıtanın para birimi nedir? Hayır, Bitcoin, Litecoin, Peercoin vb.kripto para birimleri; Amerikan Doları veya Ruble değil. İnternetin para birimi dikkat süresidir.
Internet her gün dikkat çekme savaşlarının yaşandığı bir savaş alanıdır. Her web sitesinde, videoda, blogda, uygulamada bir yerlerden fırlayan reklamlara, PR ajanslarının para akıttığı haberlere ve Kapalıçarşı çığırtkanı gibi dikkatimizi çekmeye çalışan bilimum dikkat dağıtıcı şeyerastlıyoruz.
Hal böyle olunca internet kullanıcıları kendi zihin sağlığını korumak için bir çeşit savuma mekanizması geliştirdi: Düşük Dikkat Süresi
Artık insanlar iki saniyeden daha geç yüklenen siteleri anında terk ediyor, bir makaleyi okumak yerine baştan aşağıya F ve Z göz hareketi modellerini takip ederek scan ediyor, reklamlara çok az güveniyor…
Günümüz çok ekranlı tüketici davranışı ve psikolojisini gösteren müthiş bir gelişme olarak AdBlock kullananların sayısı yüz milyonlara ulaştı.
Bir yanda bu tarz savunma refleksleri gösteren kullanıcılar varken diğer yanda marka mesajlarını daha geniş kitleye, daha kısa zamanda ulaştırmak için yanıp tutuşan pazarlamacılar var.
Tık Takıntısı
Dijital kampanyalarda en fazla önce çıkan metrik birçok profesyonel için tıklama sayısıdır.
“Şu haber bu kadar tıklama aldı”
“Şu ünlünün şu videosu şu kadar kez tıklandı”
“En çok tık alan haber sitesi şu haber sitesi oldu”
Sırf bu tıklama takıntısı yüzünden son dönemde bazı sözüm ona dilbazların medya aracılığıyla yığınlara sirayet ettirdiği – bir tık – ifadesi günümüz Türkçesine girdi.
“Bir tık daha güzel olabilirdi”
“Bir tık daha geliştirmen lazım”
“Bir tık daha tuzlu olmalıydı”
Tıklama Ölüyor Mu?
Evet çünkü reklam verenler tıklamaya değil dikkat süresine bakmaya başladılar. Oturum, tekil ziyaretçi, sayfa görüntülenme sayısını takıntı haline getiren “uzmanların” sıkça şöyle konuştuklarına şahit olmuşsunuzdur:
“Son videomuz 60.000 kez görüntülendi.”
“Bugün makalemiz 10.000 kez okundu.”
Peki bunca ziyaretçinin gerçekten kaçı hakkıyla içeriğinize ilgi gösterdi? Kaçı söylediklerinizi gerçekten anlamaya çalışıp üzerinde düşündü? Kaçı verdiğiniz mesajlar neticesinde kendi hayatında bazı dersler çıkardı?
Altı çizilmesi gereken mesele bu.
“Biz artık Medium’da ziyaretçi sayısından çok harcanan süre metriğine bakıyoruz. Sonsuz sayıda dikkat çekici içeriğin olduğu bu dijital dünyada en anlamlı şey, insanların bu içeriklere gerçekten zaman ayırıyor olmasıdır.” – Ev Williams
Medium.com’un CEO’su Ev Williams, bir makalesinde, dünyaca popüler blog platformunun yaklaşımını işte böyle özetliyor.
Değer Katmak
Demek oluyor ki asıl mesele sitenizin, videonuzun, bloğunuzun milyonlarca tıklama alması değil, ürettiğiniz içeriklerin insanların hayatına gerçekten değer katıp katmadığıdır.
Makalenizi gerçekten baştan aşağıya okuyan, videonuzu bir çırpıda izleyen, e-kitabınızı indirip bastıran, podcastinizi MP3 player’ına koyup bir yere giderken dinleyen insanlar… İşte hayatlarına değer katmak zorunda olduğunuz insanlar bu insanlardır.
Markanızın içeriklerine gerçekten zaman ayıran kitle markanızla ilişki kurmaya başlamış demektir.
Dijital kanallar aracılığıyla sağlanan düzenli iletişim, uzun vadeli bir ilişki; uzun vadeli ilişki ise markanızı sizin kadar savunan, değerleriniz etrafında birleşen bir topluluk oluşturacaktır. Bir kez bir bağlantı kurulduğunda, zamanla önce güven ve sonra satın alma gerçekleşecektir. Markanızı hatırlayacak ve yeniden geleceklerdir.
Özetle, tıklama sayısına değil de dikkat süresine odaklanmak markanızla kurulan bağın salt niceliğine değil aynı zamanda niteliğine odaklanmaktır.
Dikkat süresi dışında pazarlama stratejistlerinin üzerinde durması gereken diğer metrikler şunlardır: NPS(Net PromoterScore), Blog Yorumları (Evet Hala Çok Önemli), Sosyal Medya Paylaşım Oranı(Amplification Rate), Alkışlanma Oranı(Applause Rate), Dönüşüm Oranı (Conversion Rate), Sıklık (Frequency)…
Siz ne dersiniz? Dijital mecralar aracılığıyla müşterilerinize gerçekten dokunabildiğinizi düşünüyor musunuz? Bunu ölçmek için hangi metrikleri kullanıyorsunuz? Lütfen yorum yazarak belirtin!
One Comment