JPMorgan Chase bankasının pazarlama şefi Kristin Lemkau, marka güvenliğine yönelik yeterli adımlar atmadığı gerekçesiyle şirketin, Youtube reklamlarını bir süredir boykot ettiğini açıkladı.
JPMorgan Chase ile beraber boykot kararına Verizon ve Johnson & Johnson da katıldı ve geçtiğimiz aylarda Youtube reklamlarını durdurma kararı aldı. Boykotun sebebi ise, adı geçen markaların Youtube platformundaki reklamlarının sitedeki bazı “saldırgan içeriklerde” çıkıyor olması.
Lemkau, marka güvenliğinin her marka için farklı tanımlanması gereketiğini ve bazı pazarlamacılar erişimi tercih ederken; kendilerinin daha az sayıdaki kaliteli reklamlara daha yüksek ücret ödemeye hazır olduğunu dile getirdi.
Şirket, marka güvenliği noktasında “arzu ettiği standarta” ulaşıncaya kadar Youtube’a yönelik kararını sürdüreceğini açıkladı.
JPMorgan tarafından konuyla ilgili bu tepkiler gelirken, Youtube da reklamcılık politikasında çok önemli bir değişikliğe gitti ve Genişletilmiş Youtube Partner Programı’nı ilan etti.
Buna göre, reklam geliri elde etmek isteyen Youtube kanallarının Youtube Partner Programı’na kabul edilmesi için en az 10 bin görüntülenme alma şartı getirildi. Toplam video görüntülenme sayısı bu sayının altında olan kanallarda artık reklam gösterimi olmayacak. Bu sayıyı geçen kanallar ise başvuru sürecinde daha detaylı olarak incelenecek.
Youtube’un kararı duyurduğu yazı şu ifadelerle son buluyor: “Bu kararla beraber sadece oyunu kurallarına göre oynayan içerik üreticileri gelir kazanacak.”
Ancak görünüşe göre JPMorgan tarafı düzenlemeyi tatmin edici bulmuş değil. Lemkau, “Her bir kanalı ve her bir içerik üreticiyi kendimiz seçmek isteriz ve bunun için premium ücret ödemeye hazırım. 10 bin total görüntülenmenin yeterince yüksek olduğunda emin değilim.” diyerek Youtube reklamlarında daha fazla kontrol sahibi olmak istediğini ifade etti.
MADALYONUN DİĞER TARAFI
Milyonlarca Youtuber için Youtube bir geçim kaynağı. 2007 yılından beri Youtube Partner Programı on milyonlarca kişiye gelir kazandırdı. Bugün orjinal içerik üretenler daha önce hiç olmadığındandaha fazla. Youtube yeni nesillerin seslerini duyurabildikleri, kendilerini anlatabildikleri, yaratıcılıklarını sergiledikleri değerli bir platform. Yani toplumsal açıdan “markaların reklam verdikleri bir mecra” olmanın çok ötesinde.
Fakat bu mecrayı da istismar eden kullanıcılar oluyor. İstismar edenlerin kullandığı en yaygın yöntem, başkalarının içeriklerini yeniden yüklemek, yani emek hırsızlığı yapmak.
Youtube, popüler kanalları içerikleriyle, kanalın tasarımıyla, logosuyla, kullanıcı adıyla birebir taklit eden sahte kanalların bildirilmesi için yeni yollar geliştirdi. Düzenlemeler sayesinde bugüne kadar yüz binlerce sahte kanal Youtube politikalarına aykırı oldukları gerekçesiyle ortadan kaldırıldı. Genişletilmiş Youtube Partner Programı işte bu hamlelerin devamı. Bir başka ifadeyle Youtube’un şirketler ve içerik sağlayıcılar arasındaki optimum dengeyi yakalamak istediğinin en büyük kanıtı.
MARKA GÜVENLİĞİ Mİ, TAHAKKÜM MÜ?
Yaşanılan bu boykotu kartellerin marka güvenliği adı altında bağımsız içerik üreticilerini kontrol altına alma denemeleri olarak değerlendirmek sanıyoruz haksızlık olmayacaktır.
Youtube, bağımsız içerik üreticilerine nispeten özgür bir ortam sağlayan bu platformda oyunun kurallarına göre oynanması için gereken düzenlemeleri yapmak mecburiyetinde olan bir şirket. Fakat, karşısında öyle görülüyor ki “parası neyse verelim” mentalitesinde olan çok güçlü karteller var.
Şirketler, parasını verince reklam “ulufesini” dilediği Youtube kanallarına verip, dilediğine vermeme gücüne sahip olmak istiyor. Böylece o kanallar bağımsız, özgün olma niteliğini kaybedip, sponsor edilmiş fabrikasyon kanallar olarak evrilecekler. Biz bunu Youtube’un reklamcılık açısından televizyonlaşması olarak tanımlayabiliriz. Şirketlerin istediği tam da bu.
Elbette ki reklam verilen video içeriklerin, saldırgan, ayrımcı, suçu teşvik eden, telif haklarını ihlal eden, taklitçi, sahte olması kabul edilemez. Fakat Lemkau’nun dile getirdiği “marka güvenliği standartlarımız var ve bu her marka için aynı değil” sübjektifliği, internet özgürlükleri açısından hiç de iyiye işaret sayılmaz.
Neler düşünüyorsunuz? Sizce büyük şirketlerin sosyal medya platformlarına bu şekilde müdahale etmeye çalışması doğru bir davranış mı? Lütfen, görüş ve önerilerinizi bize yazın!