Halka açıklık çağı olarak da yorumlanabilecek sosyal medya çağı, insanlık tarihinde yaşanan en büyük iletişim devriminin, sınırları tam manasıyla kestirilemeyen bir sonucudur. Sosyal medya çağının ufukta belirlemesinden sonra, salt araçsal bir değişimin değil, bunun çok daha ötesinde, yeni bir iletişim kültürünün tohumları atılmıştır. İnternetin ve sosyal medya mecralarının toplumlar üzerindeki etkisi son otuz yılda basit bir iletişim devriminden, küresel bir kültür devrimine doğru evrilmiştir. Dijital devriminin en belirgin sonucu ise insanların mahrem algılamalarındaki radikal değişim olmuştur.
Halka açıklık bu yönüyle içerisinde bulunduğumuz çağın son derece karakteristik niteliğidir. İnsanların kendi hikayelerini hiç tanımadıkları insanlarla paylaşma arzusunun son derece olağanlaşması ve hatta aksi bir durumun yadırganması, halka açıklık ile mahremiyet arasındaki çatışmada halka açıklık cephesinin elini kuvvetlendirmiştir.
Hal böyle olunca halka açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik demokratik dünyanın sıradan insanlarınca devletlere, kamu kurum ve kuruluşlarına, küresel şirketlere, hükümet dışı organizasyonlara ve hatta kritik pozisyonlardaki yetkililere dikte edilen değerler olmaya başlamıştır.
Devletlerin, dünya halklarının geleceğiyle doğrudan alakalı hakikatleri mahremiyet, devlet sırrı, ulusal güvenlik şemsiyesi altında hasır altı etme politikası, Wikileaks, Global Leaks, Balkan Leaks, Cryptome, Unileaks, Wikispooks ve benzeri girişimlerce delinmektedir. Bu ve benzeri sosyal ağlar dünyanın dört bir yanından muhbirlerin (whistleblowers) gizli bilgiler sızdırması suretiyle, kitle kaynaklı olarak (crowdsource) faaliyet göstermekte ve her geçen gün güncel politika üzerinde daha fazla yönlendirici olmaktadır.
Yeni dijital kültürü benimseyen milyarlarca insan, otoritelerin resmi kanallardan yapmış oldukları müphem, soğuk, tekdüze, yer yer anlamsız ve aşırı diplomatik açıklamalarından artık tatmin olmamakta, yaşadıkları dünyaya dair bilgileri ilk elden öğrenmek istemekte ve kendilerini “daha fazla halka açıklık” için tehlikeye atan muhbirlere sempati beslemektedir.
“Mahremiyet veya halka açıklık yapmış olduğumuz seçimlerdir. İfşa etmek veya etmemek, paylaşmak veya paylaşmamak, birine katılmak veya katılmamak. Her birinin faydaları ve tehlikeleri vardır…. Mahremiyet bizim tek derdimiz olmamalı. Mahremiyetin kendine ait savunucuları var. Halka açıklığın da savunucuları olmalı” (Jarvis, 2011: 14).
Şüphesiz yeni dijital devriminin temel misyonlarından biri, mahremiyeti hararetle savunanlara, mahremiyetin elden gittiğinden şikayetçi olanlara, mahremiyetin tehlikede olduğunu düşünenlere karşı onu yeniden tanımlamaktır. World Wide Web’i icat eden, başta Sir Tim Berners Lee olmak üzere erken dönem web topluluğunun da bu minvalde değerlendirilebilecek devrimsel fikirleri vardı. Günümüzde şahit olunan dijital devrim bu fikirlerden beslenmekte ve interneti tekeline almak isteyen güçler karşısında temel değerlerini savunmaya çalışmaktadır. Bu savunulan değerler şunlardır; Merkezsizleştirme, fark gözetmeme, aşağıdan yukarıya tasarım, evrensellik ve oydaşmadır (History of the Web, 2018).
DİJİTAL FELSEFENİN TEMEL İLKELERİ
Merkezsizleştirme, internete herhangi bir şey göndermek için herhangi bir otoriteden izin almaya ihtiyaç duymama durumudur. Merkezi bir kontrol ve denetleme mekanizması ya da acil durumda interneti “kapatma” söz konusu değildir. Bu durum ayrım yapmaksızın gerçekleşen sansüre ve gözetlemeye karşı özgürlüğü işaret eder.
Fark göz etmeme, standart bir düzeyde internet erişim hizmeti için bir birim para ödeyenle, çok daha yüksek kalitedeki internet erişimi için on birim para ödeyenin internetle aynı seviyede iletişime geçebiliyor olmalarıdır. Bu prensibin diğer adı net tarafsızlığıdır (net neutrality). Bu prensip web, üzerindeki altyapısal düzeydeki hiyerarşik ilişkiyi reddeder. İnterneti kullanan herkesin verisi eşit düzeyde önemlidir. Dolayısıyla net tarafsızlığı, internet servis sağlayıcılarının (ISS) bütün verilere aynı, fark gözetmeksizin; kullanıcıya, içeriğe, web siteye, platforma, uygulamaya, türe göre ayrı ayrı fiyatlandırmaksızın hizmet vermesi gerektiği prensibidir. Dünyada son yıllarda büyük devletlerin ve küresel şirketlerin net tarafsızlığını kendi çıkarlarına göre yeniden yorumlamaya çalışmaları büyük tepki çekmektedir (“Web inventor Sir Tim Berners-Lee responds to US net neutrality threat”, 2017).
Aşağıdan yukarı tasarım, yazılımsal süreçlerin (kod yazım ve kontrolü) ufak bir grup uzman tarafından yapılmasının yerine; bu süreçte herkesin her şeyi görebildiği, herkesin eşit biçimde katılabildiği ve azami katkı ve deneyimi sunduğu bir web geliştirme anlayışıdır. Bu fikirden hareketle, şirketlerin başta internet tarayıcısı sektörü olmasında yazılımsal kartel oluşturmaması için açık kaynak yazılım projeleri (örneğin Firefox) ortaya çıkmıştır.
Evrensellik prensibine göreyse, internette herkesin istediğini yayımlayabilmesi için, web kullanıcıları birbirinden ne kadar farklı donanımlara sahip olurlarsa olsun, nerelerde yaşıyorlarsa yaşasın, hangi kültürel ve siyasal anlayışları savunurlarsa savunsun, internete katılan tüm bilgisayarlar birbirleriyle aynı dili konuşmalıdır.
Oydaşma prensibi de, ortaklaşa çalışmayı kolaylaştırma adına evrensel bir standart getirmek için, herkesin bu standartı kabul etmesi gerekliliğidir. Bu evrensel standartın çatı organizasyonu, Tim Berners Lee ve birçok diğer katılımcının dahil olduğu ve şeffaf bir sürecin sonucunda fikir birliğine varılan W3C standartlarıdır. Bu standartlar, uygulama geliştirmek için açık web platformunu tanımlamaktadır.
Yukarıdaki beş temel prensipten hareketle, dijital devrimin düşünsel temellerinde açık veri (open data), açık yönetim (open government), açık erişim (open access), açık yazılım (open source) ve özgür kültür (free culture) olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Dijital çağın problemleriyle alakalı karşılaşılan aktüel problemlere eğilirken, internetin gerçekten hangi maksatla icat edildiği ve internet araçları kullanılırken hangi etik değerlerin asla göz ardı edilmemesi gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. İnternet bir kamusal alan, küresel bir sohbetleşme yeridir. Yalnızca içeriklere erişmek için değil aynı zamanda yeni bağlantılar kurmak içindir. İlginçtir ki, internet “tüketilebilir” olduğundan beri, dijital dünyanın sunduğu bu güzide imkanlar sayesinde, şirketler, kar amacı gütmeyen kuruluşlar, hükümet dışı organizasyonlar, devletler ve hatta terör örgütleri tarafından kendi çıkarları doğrultusunda çok başarılı biçimde kullanılmaya başlanmış ve söz konusu aktörler halka açıklığın gücüne kendilerini kaptırmışlardır.
İnternet, yaratıcılık, inovasyon ve ifade özgürlüğü için serbestliğin alanıdır ve kendi tam potansiyeline erişebilmesi için bu niteliğini korumak zorundadır. Serbestliği icazet almazlık biçimde genişletmek mümkündür. Nitekim, World Wide Web’in kurucusu Tim Berners Lee, bunu yaparken internetin babası olarak adledilen Vint Cerf’ten icazet almamış ve kendi özgür teşebbüsünü vücuda getirmiştir (Solon, 2017).
Dünyanın dört bir yanındaki bilgisayarları birbirlerine bağlayarak dünya çapında bir bilgi ağı yaratmaya çalışan Tim Berners Lee, hipermetin fikrine yeni bir yaklaşım getirerek yalnızca metin içerikleri değil, çokluortam içeriklerin de kullanılmasını sağladı. Böylece yeni sistem metin içerikle beraber görsel içerikleri de ihtiva ediyordu. İlerleyen yıllarda metin ve görsele ses ve video da eklendi. Lee’nin açtığı yol interneti daha çekici kılarak interneti kitlelerin nezdinde “tüketilebilir” kıldı.
Dünyadaki herkesin eşit biçimde erişebileceği bir insanlık bilgi havuzu bu sayede dijital devrimin kıvılcımı olmayı başardı. Elbette bu süreç yazılım teknolojisi açıdan birçok ilerlemeye ihtiyaç duymaktaydı. Halledilmesi gereken en önemli mesele, bahsi geçen hipermetinlerin ortak bir formatla internette bulunması gereklilğiydi. Aksi halde, benzer formatların bir araya gelerek erişilebildiği ama farklı formatlarda olduğu için erişilemeyen dosyaların da bulunduğu çoklu bir internet topolojisi olacaktı. Lee’ye göre farklı bir formatın uygulanması hemen bir format savaşına dönüşüyor ve format pazarlığına sebep oluyordu. Bu sorun hipermetin formatının biçimlendirme dili olan HTML ile çözüme kavuşmuştur. Bugün halen HTML dilinin beşinci versiyonu kullanılmakta ve tüm web siteler, mobil siteler, mobil uygulamalar ve diğer web mülkleri en temelde bu dil ile geliştirilmektedir.
Google Chrome, Mozilla Firefox, Internet Explorer, Safari gibi web tarayıcılar bu dili çözümleyerek son kullanıcının düzgün biçimde biçimlendirlimiş içeriğe ulaşmasını sağlamaktadır. Eğer internetin ortak bir formatı, bir başka ifadeyle ortak bir yazılımsal dili olmasaydı kuşkusuz bugünkü dijital devrimden bahsedilemezdi (Crowley ve Heyer, 2014: 477).
Yazı dizisinin ikinci bölümü: Halka Açıklığın Aracı Olarak Sosyal Medya